kağnı ses esirler

Aslında George Orwell’in inanılmaz bir hayal gücüyle yarattığı eseri “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört”den mi bahsetsem diye tereddütte kaldım ama onu başka bir yazıya saklamaya karar verdim. O yüzden şimdi yazının ilerleyen bölümlerinde bahsedeceğim durumumu da anlayışla karşılamanız için öncelikle okumakta olduğum “Kağnı Ses Esirler” ve yazarından bahsetmek istiyorum.


Aslına bakarsanız Sabahattin Ali hakkında söyleyecek fazla bir şeyim yok, çok duru bir anlatımla çok çarpıcı kısa öyküler yazmış bir yazarımız kendisi. Okuduğum bu kitabında 18 kısa öyküsü bir de oyunu bulunmakta. Gerek olayları ele alışı gerek kimsenin görmediğini görüşü bakımından kesinlikle Türk yazarlarımız arasından açık farkla sıyrıldığına inanıyorum. Şahsen Sabahattin Ali gibi Edgar Allan Poe’yu ve onun kısa karamsar öykülerini de çok severim. Ne var ki Poe da Ali de yaklaşık aynı yaşlarda, belki de en verimli olacakları dönemlerde kaybedilmiştir. Her ne kadar birbirinden farklı üsluplarla farklı şeylerden bahsediyor da olsalar kısa yaşamlarına sığdırdıkları kısacık öyküleriyle sizi sarsacak, karanlık karamsar yönünüzü dikkatle okşayarak sizi yeni çıkmazların ortasında aniden yalnız bırakacaklardır. Kısa, zekice kurgulanmış öyküleri seviyorsanız her iki yazar da tam size göre olabilir. Yalnız Poe’nun alaycılığı biraz daha soğuk ve yapay gelebilir, baştan uyarayım.


Sabahattin Ali iyi güzel hoş da kişisel sıkıntılarımın, endişelerimin ve haklı korkularımın çok ağır bastığı, çok zorlandığım, sabrımın sonuna geldiğim şu dönemde okuyacak başka kitap mı bulamadın be Hande demekten kendimi alamıyorum. Her şey beni sıkmak, sıkıntıma bir yenisini eklemek için var sanki. 


Hava da zaten bir acayip; açıyor seviniyorum, kapıyor üzülüyorum, sonra tekrar açıyor ben seviniyorum sonra o tekrar kapıyor of… Aptal oldum sayesinde. Kitaplığıma bakıyorum, of ayrı rezalet. Dizili kitapların isimlerinden bazıları şöyle; Aşk ve Gurur, Dorian Gray’in Portresi, Ezilenler, Sefiller, Edebiyatta Ölüm ve İntihar… Buradan sonrasını okumaya içim el vermiyor, sıkıntılar basıyor, koşarak kaçmak geliyor içimden. Film alayım diye listeme bakıyorum en başta Donnie Darko var ardından Trainspotting ardında da Schindler’s List… Yok o da olacak gibi değil. Eskişehir Film Festivali oluyor bu hafta; onu da iple çekiyordum ama filmlerin isimlerine baktım konularını okudum, gitmekten vazgeçtim. Bu kadar ağır ve sıkıntılı şeyleri kaldırabilecek durumda değilim. Zaten geçen yılki festivalde de 4 Ay 3 Hafta 2 Gün’ü izlerken ne kadar gerildiğimi unutamıyorum.  İtalya’da yüksek lisans araştırıyorum, başvuru tarihlerini henüz kaçırmamışım ama ücretleri görünce anlıyorum ki olacak gibi değil. Msn’i açsam bir kişi online değil, televizyonu açsam her kanalda Mardin’deki katliam haberleri var, gazete okusam 2010’a kadar iş bulmak imkansız manşetleri var.


Diyorum ki en iyisi bakkaldan alayım iki paket jilet, jiletleyeyim kendimi… Batsın bu dünya diye haykırayım arada sırada, olsun bitsin. Hem işsizlik istatistiklerinden de düşeriz bir kişi, vallahi rahatlarız birazcık.


İşte bu sebeplerden dolayı yardımlarınızı bekliyorum pek kıymetli okuyucularım; şöyle ki karamsar olmayan, sıkmayan, mümkünse kimsenin ölmediği, hastalanmadığı kitap ve film tavsiyeleri yapmanızı rica ediyorum, hatta müzik de olur neden olmasın.


Önerilerinizi bekliyorum;


Yaşasın KAOS.

10 personal jesus:

gülş dedi ki...

merhaba hande! bu aralar karamsar edebiyat eserleri gerçekten insana afakanlar bastırabiliyor bakış açını çok iyi anlıyorum :) ben en son michael ende'nin bitmeyecek öykü'sünü (die undendliche geschichte) okudum ve çok laylaylom olmamakla beraber güzel bir fantastik roman kendisi. fantastik demişken yüzüklerin efendisi'yle yarışır ve kitabın dizaynı ve baskısının da hoşuna gideceğini tahmin ediyorum. böyle işte. sevgiler!

not: kitap kabalcı yayınları'ndan çıkmış.

nebraska alice jones dedi ki...

evet, haklısın ben o kitabı aramış bulamamıştım. sonra yine michael ende'nin başka kitaplarını okumuştum; momo, wunschpunsch gibi. sanırım bitmeyen öykü daha iyiymiş. hemen listemin ilk sırasına yazdım. çok teşekkür ederim :)

cem dedi ki...

ben alanımdan öneriler sunayım sana. yani sinemadan.

reha erdem'in korkuyorum anne filmi senin 1 gününü kurtarır.

ertesi gün için ise luc besson'un angel-a filmi.

en yakın d&r'a git ve bitmediyse 5 liraya 4 ay 3 hafta 2 gün filmini kurtar o raftan.


hoşbuldum

nebraska alice jones dedi ki...

"4 ay 3 hafta 2 gün" kalsın o rafta lütfen ya. kendi başıma gelmiş gibi geriliyorum o filmi izlerken.
angel-a yı daha önce izledim. "korkuyorum anne" hmm bunu izleyeyim.
çok teşekkür ederim.
ve evet hoşgeldin.:)

Adsız dedi ki...

Rachmaninoff Piano Concerto No.2

Eserin tamamı çok güzel ama Part 2, Adagio Sostenuto'ya ve bilhassa girişine ben bayılıyorum, sen de seversin umarım. .

nebraska alice jones dedi ki...

bir kitap bir film bir de müzik tavsiyesi aldım böylece.

sağolun teşekkür ederim.

UÇURTMA;) dedi ki...

bende izledim şu 4 ay 3 hafta 2 gün filmini, konu olarak gerçeği yansıtıyor ama çok duru yansıtıyo..
istemem kalsın..

nebraska alice jones dedi ki...

bir kere izlemek yeterli bence de.

Adsız dedi ki...

'Everything is Illuminated' filminin soundtracklerinden,
"war is love_eta-ya" parçasını dinlemeni öneririm.

Her şeyin çok daha güzel olacağına dair güzel bir his uyandırıyor. Ne kadar melankoliyi içerisinde barındırsa da.

Sevgiyle kal Hande. (:

(Ha bir de Paraov Stelar'dan "Happy End" dinleyebilirsin.)

nebraska alice jones dedi ki...

indirdim dinliyorum. çok tatlı şarkılarmış. teşekkür ederim. :)