Sanırım son zamanlarda bana emeğimin karşılığını, hak ettiğimi düşündüğümü veren tek şey yapbozum. Saatlerce eğilip düşünüyorum, uğraşıyorum başında. Başım ağrıyor, gözlerim yoruluyor, sırtım iki büklüm oluyor ve o bütün bunların karşılığında büyüyor, güzelleşiyor. İlgilenmediğim zaman, kitap okuduğum ya da bilgisayar başındayken, bozulmuyor azalmıyor. Kötü olacak hiçbir şey yapmıyor.
Hayatta hiçbir şey yapbozum kadar vefalı ve adaletli olamıyor.
Örneğin, dostlarınıza emek verirsiniz. Affeder, sever, korursunuz. Sizi üzseler bile sesinizi çıkarmadan sevmeye devam edersiniz. Sonra öyle bir gün gelir ki hepsi arkasına bile bakmadan, tek bir neden bile göstermeden çeker giderler.
Sevdiğinize emek verirsiniz. Onun için yalanlar söyler, bir kere görmek uğruna saatlerce bekler, yorulursunuz. Başkalarını sevebilecekken, başkaları da sizi severken ondan başkasıyla düşünemezsiniz kendinizi. Sonra o ne yapar, bir gün telefon edip artık başkasını sevdiğini söyler.
Yemek yapmak da böyle bir şey benim için. Yapabileceğiniz daha güzel şeylerden fedakârlık edip domates soyar, patlıcan yıkarsınız ya da krema çırparsınız. Sonunda elinize geçen ya acı bir tiramisu ya da dibi tutmuş patlıcan yemeği olur.
İş konusuna da bakarsak yine aynı denklemle burun buruna geleceğimiz aşikârdır. İlkokul üçüncü sınıftan başlayarak kurslara gider, diğer çocuklar sokakta oynarken ders çalışır, onlar sıcacık yataklarında uyurlarken cumartesi ve pazar sabahları kalkar okula gidersiniz. Aynı şeyi sonra ortaokulda, sonra lisede yinelersiniz ve evet bravo üniversiteyi kazanırsınız. Harika bir okul olmasa da hiç fena değildir aldığınız. Sonra bölümünüzdeki her türlü olumsuz muameleye rağmen mezun olursunuz. Hadi bir de şimdi iş bulun bakalım. Aylarca her gördüğünüz ilana başvurursunuz. “CV’nizi veri tabanımıza kaydettik” cevabından başka bir cevap alamazsınız. Artık gelen cevaplara bakarak “ kaydedersen şerefsizsin ulan” diye sövmeye başlarsınız. Benim en çok kızdığım cevap türü ise “sizin yerinize başka bir adayı tercih etmiş bulunmaktayız”. Kavgada söylenmez böyle bir şey, kaldı ki tüm umutlarını şirketlerden gelecek basit bir görüşme talebine bağlamış gençlere söylensin. Bunlara da cevap olarak başka tip küfürler kullanıyorum. Burada bitti mi dersiniz, yo hayır. Bir gün tam size göre bir ilan görürsünüz, hem de ölüp bittiğiniz İstanbul’da. Hemen başvurursunuz ama o da nesi; ertesi gün red cevabı gelmesin mi, siz de evliya değilsiniz ya artık tepeniz atar. Oturur firmaya bir güzel ana teması “ ilanınızdaki her koşulu sağlayan bir adayı nasıl görüşmeye çağırmadan reddersiniz?” olan ve devamında kendilerine adalet duygusu dilediğinizi söyleyen bir adet mail döşersiniz. Bu arada nasıl yani, nasıl olur böyle bir şey, bu nasıl bir mantık diye kendinizi yiyip durmaktasınızdır. 2 gün sonra cevap maili gelir.
Subject : Teşekkür ederiz.
Kendilerine göre değerlendirme yöntemleri varmış, eleştirim için teşekkür ederlermiş bilmem ne. Şu yüzden görüşmek istemedik diyemezsiniz tabi, yok öyle bir şey çünkü. Kendimi Erdoğan gibi hissettim. Saydım sövdüm karşılığında aldığım şey kuru bir “teşekkür” oldu. Ne yapayım ben bu teşekkürü şimdi? Yine işsizim, yine işsizim ve hala nedenini bilmiyorum. Benim emeklerimin zerre kadar karşılığını vermiyorsunuz Sayın İK çalışanları, emek veren birisine davranılması gerektiği gibi bile davranmıyorsunuz. Bana bir kere daha yüzüme karşı “biz size döneriz” derseniz, ben de sizin yüzünüze karşı “dönersen şerefsizsin ulan” diyeceğim. Kusura bakmayın benim de kendime göre bir adalet duygum var.
Dün gece “The Dark Knight” ı izlemiş olmam dolayısıyla konuyu şimdi aniden Harvey Dent’e bağlıyorum. Sen git o kadar uğraş didin, mafya babalarını yakala, kendini Batman benim diyerek tehlikeye at; sonra Rachel ölsün, yüzün yansın sonra da Batman seni öldürsün. Bu ne ya? Çekilecek dert değil seninki Dent kardeş. Rachel demişken, kendisi Paris Je t’aime’ de uyuşturucu bağımlısı bir aktrisi, Mona Lisa Smile’da da zengin ve yaşlı heriflerle ilişkisi olan bir öğrenciyi canlandırıyordu. Kendisi böyle rollerin ustası, bence tipi de inanılmaz müsait. Gönüllerimizin en birinci Jokeri Heath Ledger’ı da saygıyla anıp sakinleşmek için bir ıhlamur içmeye gidiyorum.
“You see, madness, as you know, is like gravity. All it takes is a little push! “
The Joker
2 personal jesus:
biz çocukken yap-boz oynar,defterlerimize çıkartmalar yapıştırırdık,sonra biz büyüdük bizimle beraber yap-boz oynayıp çıkartma yapıştıranlar sevgililerine "puzzle" alıp üzerine "sticker" yapıştırır oldular.
bu yüzden öncelikle puzzle sözcüğü yerine çocuklugumuzun yap-boz sözcüğünü kullandığın için kendi adıma teşekkür ederim.
işsizlikten öte,hiç bir şey yapmama sorunu ile karşı karşıyayız.hiç bir şey öğrenmiyoruz,hiç bir şey okumuyoruz,sonra tüm gün oturup boş ekranlara bakıyoruz.günden güne moronlaşırken bir de sahte insanlarla sahte diyaloglar kurmak zorunda kalıyoruz.
en çok koyan da bana bu zaten.bir monitörden benim tüm geçmişimi gördüğünü sanan adamlar görüşmye bile çağırmıyorlar.tek önemsedikleri tecrübe kısmında yazanlar.
ulan benim tecrübelerim ordaki iki tane sertifika ile mi anlayacaksın eşşoğuleşşek.bir yanına çağır da bi sohbet et bir cümlelerimi,vurgularımı duy,bir yüzüme bak.sana kendimi anlatayım.
sen de bana kendini anlat da ben senin anlattığını yorumlayayım,sen de bana hak ettiğim bir sıfatı koy."bu çocuk iyi,kötü,agresif" de bu çocuktan bir bok olmaz,bu iş sana göre değil be kardeşim de en azından.
samimiyetsiz yapmacık bir "ilginiz için teşekkürler" deme ama terliksi hayvan.
iyice makine yapın milleti,diyalogu sıfıra indirin.
teknoloji bunun için mi gelişmişti.ne pis adamlarmışsınız be.
en kötüsü de okuldaki hocalar da böyle ya ona yanıyorum.
canım sıkıldı gece gece.
batman da zengin züppenin tekidir.oldum olası hazzetmem.babadan kalan parayla al teknolojiyi,hiç bir özel güç yok,altında batmobil,kana tvar ama ne bir uç ne bir kon,sonra ben süperkahramanım..hadi len ordan...
taytlı superman bile senden karizmadır.en azından doğuştan kahraman adam.
yine sinirlendim.
ben de bu yazıma kimse yorum yapmadı, kimse beni anlamadı diye üzülmüştüm. yorumunla yetiştin imdadıma...
çok doğru söylemişsin.
ve ayrıca bir iki şey daha eklemek istiyorum. duramadım yine.
insan mülakatlara girerek alışıyor. o güveni ancak insan bu şekilde kazanabiliyor. yaptığı hataları tekrarlamamayı, zaten genellikle sorulan benzer sorulara doğru yanıtlar vermeyi öğreniyor.
ama beni mülakata bile çağırmazlarsa ben nasıl kendimi geliştirebilirim ki. tamam işe de almasınlar, alsınlar işlerini başlarına çalsınlar ama en azından denemeye,öğrenmeye hakkım olsun.
vallahi çeken biliyor ancak işsiz kalan anlayabiliyor işsizin halinden. teşekkür ederim.
batman'e gelince ben zaten ironmanciyim. beni bağlamaz :)
Yorum Gönder