Okuduğum en hayat dolu, en insan canlısı romanlardan biridir “Zorba”. Artık Yunanistan’ın sıcak havasından mıdır, Ege’nin tuzlu sularından mıdır yoksa ikisinden de nasibini almış sevimli insanlarından mıdır bilmem. Zaten gördüğünüz üzere deniz, sahil, sıcak hava, sıcak insanlar tutkum yer yer blogumda kendini belli etmekte.
Bu romanın kahramanı ise hepimizin bir yerlerden bir şekilde duymuş olduğuna inandığım “Aleksi Zorba”. Zorba anlatıcının bir dostu olarak karşımıza çıkıyor, geç tanıdığına inandığı bir dostu. Birlikte kömür madenlerinde çalışırken Zorba’nın geçmişini, bugününü, sevaplarını, günahlarını dinliyoruz. Kendisi okul okumamış bir filozoftur aslında, bütün gün kitaplarından başını kaldırmayan anlatıcıya görmüş geçirmiş olmanın verdiği birikimle anılarını, ikilemlerini, inanç ve umut dahilinde sorgulamalarını anlatmaktadır. Anlatıcımızsa çoğu sorusuna cevap veremez ya da Zorba’nın söylediklerini sindirebilmesi için çaba sarf etmesi gerekmektedir. Zorba anlatır da anlatır, anlatamadığında, sözler yetmediğinde raks ederek anlatır. O da olmazsa pek sevdiği santurunu konuşturur.
Zorba benim kafamda tam olarak ağaç çağrışımı yapıyor, toprağa sımsıkı tutunmuş yüzünü güneşe dönmüş, iri gövdeli yaşlı ama hala yemyeşil bir ağaç. Zorba gücünü hayatın ta kendisinden alır, topraktan, güneşten, müzikten, kadınlardan… Çok ülkeler görmüş, pek çok farklı işte çalışmış, hayatından pek çok kadın geçmiştir. Kadınlara düpedüz acımaktadır aslında. Onların kırılganlığına, fiziksel güçsüzlüğüne, ağlamalarına, hatta yalanlarına bile içi acımaktadır. Onları mutlu edebilmek için kendince elinden geleni yapmaktadır. Hatta kendi sözlerine kulak verirsek;
“İnce camdan bir vazodur kadın. Büyük dikkat ister, patron.”
Nikos Kazancakis’in bu romanında dili sade, anlaşılabilir ve sürükleyicidir. Betimlemeleriyle Zorba’yla birlikte ülke ülke gezecek, hayat hakkındaki çıkarımlarını okuyup sendeleyecek, kim bilir belki de hem kadınlara hem de hayata daha farklı, daha canlı bakmayı başarabilecek türden bir insan olacaksınız.
Filmi de vardı sanki dediğinizi tahmin ediyorum. Evet, 1964 yapımı “Zorba, the Greek” adında bir filmi var. 1965’te 7 dalda Oscar’a aday gösterilip 3’ünü almıştır. Zorba’yı Anthony Quinn canlandırmaktadır. Duyduğuma göre hoş bir filmmiş. Zorba olarak afişteki Anthony Quinn’den daha yaşlı daha zayıf birisini canlandırmıştım gözümde ben ama. Sanırım ister istemez daha çok kendi dedeme benzeyen birisi belirmiş kafamda.
Son olarak, bu yazıya biraz kum, biraz güneş, biraz da Ouzo serpiştirebilmek amacıyla konuya uygun Zorba müziğimi de ekliyorum.
3 personal jesus:
Anthony Quinn her zaman yan komşunun ihtiyar dedesi modundaki o bizden biri havasıyla takdir ettiğim bir aktör olmuştur. Sürekli bir kılıksız, komik hali vardır ama Zorba'da özellikle kalasların taşındığı sahnedeki performansı inanılmazdır.
o zaman derhal yan taraftaki izlenecek filmler listeme ekliyorum :)
kitapla deilse de filmle şereflendim :)
Yorum Gönder