sağ tık sol kroşe

Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü, el. Benim elim, beş parmağım, kafatasım ve gövdem. Bir noktada kilitliyiz şimdi, bekliyoruz. Bir sonraki hamleyi. Kafamı kaldırıyorum, karşımda tekli çiçekli koltuğa yayılmış ananem.  Sonra tekrar eğiyorum, kilit noktama dönüyorum, aslında uzun süre uzaklaşamayacağımı anladığım kilit noktama. Aslında bu tam olarak bir fotoğraf. İki kadın ellerinde sigara, diz çökmüş konuşuyorlar. Biri sırtını çiçekli bahçeye vermiş, diğerinin yüzü ona dönük. Çeken tam olarak iyi ortalayamamış pozu, hem biraz bulanık hem de fotoğrafın alt kısımları kırmızıya dönüyor. Sıradan bir anın sıradan bir fotoğrafı.


Duruyorum, durup yutkunuyorum.


Pelin bir fotoğraf daha uzatıyor önüme. Bize bak diyor. Küçüğüz daha, birbirine benzeyen mavi elbiselerimiz var üstümüzde. Sarılmışız, gülüyoruz. Evet, çok tatlıyız diyorum cevap olarak, sonunda soru işareti olmayan sorusuna.


Geri dönüyorum kaybetmekten korkarcasına iki elimle tuttuğum fotoğrafa. Aklım başımı da alıp gitmek istiyor, beyaz çitlerle çevrili o çiçekli bahçeye. Mevsimlerden yaz, sıcak olduğunu düşünüyorum. Düşündükçe içim ısınıyor, sıcacık iklimler çiçek açıyor içimde. Benim de dostlarım vardı bir zamanlar diyorum içimden. İsmimin altında kırmızı tırtıklı çizgiler belirinceye kadar, sonrası kolay. Bir sağ tıka bakıyor artık bu devirde dostluk ilişkileri. Sağ tıkla, kişiyi sil, emin misiniz; evet gayet eminim ve umurumda da değil, tamam. Sağ tık, sol kroşe, üçlü salto ve nakavt. İşte bu kadar basit. İki kere sol tıklayıp bir kişiye onu sevdiğinizi söylüyorsunuz, bir sağ bir sol tıklayıp onu hayatınızdan tamamen siliyorsunuz. Parmaklarınızın ard arda iki kere kasılması ile bir şeylere başlıyor ya da bir şeylerden sonsuza dek kurtuluyorsunuz. Birlikte çekindiğiniz fotoğraflar kalıyor sadece eski bir dostluğun tanığı olarak. Aman, onları da boş verin, zaten binlerce var. Aralarında sağ tık kurbanınızla çekindiklerinizi bulup silmeye çalışmak yerine onsuz bin tane daha çekersiniz, emin olun hem zamandan hem de iş gücünden tasarruf etmiş olursunuz.


Küçük kuzen geliyor sonra içeriden. Hani nerde ölen teyzenin fotoğrafı diye soruyor. Hande ablanda diye yanıtlıyor onu annem. Kucağımda küçük kuzenim, fotoğrafı gösteriyorum. Bak bu ananem, bu da arkadaşı. Öldü. 52 yıldır arkadaştılar ama şimdi o yok. Evlendiklerini gördüler, çocuklarını, torunlarını gördüler. Birlikte gezdiler, dedikodu yaptılar, kapı önünde sigara içtiler, yaşlandılar, beyazladılar, değiştiler. Tam yarım asır. Onlar hep iyi dosttular, ne olursa olsun. Nasıl olursa olsun. Ama şimdi biri yok.


Hani nerde bir de ben bakayım diyor ananem. Uzatıyorum ona. Gözlüklerini takıyor usulca.


Kitlenmiş fotoğrafa bakarken ağzından sadece “ ya “ çıkıyor. Başka bir şey diyemiyor. Gözleri doluyor ama çok kalabalığız ya, ağlayamıyor. Bunu koymayın albüme tekrar diyor titreyen sesiyle. Ortada kalsın. Daha sonra ağlamak üzere masanın üstünde duran süs balığın yanına kaldırılıyor fotoğraf.


Eve geliyorum yine, her zamanki gibi. İki sol tık ve anlatmaya başlıyorum hepsini ileride ellerini sime bulayacağımdan habersiz adama ve ekliyorum;


“Eğer bizden başka kimse olmasaydı orada, ananemle saatlerce ağlayabilirdik; kaybettiklerimize.”


 ~resim: The feather by Movezerb

2 personal jesus:

Dr. Osman TEZGEL dedi ki...

iki sol tık. elinize sağlık...

nebraska alice jones dedi ki...

teşekkürler.