şüpheli hikaye tohumları


Tavana bakarak gerindiğim yerde ne kadar mutlu, ne kadar dertsiz tasasız görünüyorum öyle değil mi? Gülümseyerek verdiğim "hayatımı seviyorum, hayat da beni seviyor" imajına ne kadar da çabuk kanıyorsunuz. Hayır, hiç de kolay değil her şeye rağmen hayatta kalabilmiş olmam. Tamam, peki anlatacağım olanları ama yine de yaşadıklarım ve ilerde yaşayacağım gibi görünen şeylerle; yüzüme düşen her güneş kırıntısını öpüşümle bağdaştıramayacak ve bana inanmayı reddedeceksiniz. Ama olsun, içinize şüphe tohumlarını ekmemden kimse alıkoyamaz beni.



Evet, bir bakalım nerden başlamalıyım. Önce kendimi tanıtayım ismim Eylül, güzel isim değil mi, biliyorum. Endüstri mühendisliği diploması sahibi beceriksizin tekiyim. Ben ne anlarım mühendislikten, eğitim sistemine bunu anlatamadım ve üniversitem beni mezun etmeyi kendine borç bildi. Her neyse konumuz bu değil, konumuz torpille girdiğim işimden yine bir başkasının torpili için çıkarılmış olmam. Gerekçe olarak bu kadar fazla endüstri mühendisine ihtiyaçları olmadığını gösterdiler. Komik değil mi, biliyorum. Tabi ben durmadım, sanki başka birisinin hakkını yiyerek kendime bu büyük güzel fabrikadan yağlı bir parça koparmamışım gibi, olayı duyar duymaz gidip yaptıklarının ne büyük haksızlık olduğunu suratlarına haykırdım. Onlar ne mi yaptı, tabi ki hiçbir şey yapmadılar, güvenlik yaptı yapacağını. Beni neredeyse yaka paça dışarı attılar. Ailemin hiç hoşuna gitmedi bu tabi, adabımla girdiğim yerden adabımla ayrılmalıydım.



— Özür dilerim anne, sizi üzmek istemedim anne, böyle olsun istemedim anne, dayanamadım ama ne yapayım anne, bir daha yüzünüzü kara çıkarmayacağım anne ve diğer ardı ardına dizildiğinde anlamını yitiren, bunları söyleyen ben miyim dedirten söz öbekleri...



Neyse ki akıllı, güçlü, her durumda kontrollü, kendini bilen bir sevgilim vardı. En kolayından onunla evlenir, yeni bir iş bulana kadar onun parasıyla idare ederdim. Kadınların başlıca sığınağı, kolaya kaçmanın, onurunu ezdirmenin en bilindik yollarından biri, ama benim için işler pek öyle olmadı tabi ki. Sevgilim vardı demiştim ya, yokmuş. Meğer en sevdiğim arkadaşımla beraberlermiş, bunu bana nasıl söyleyeceklerini bilememişlermiş, arkadaş kalabilirmişiz üçümüz, bu onları çok mutlu edermiş. Sadece ne kadar zamandır kandırıldığımı merak ettim, bir süredir yanıtı beni pek tatmin etmemiş olacak ki; küfredip kapattığım telefonu karşımdaki duvara fırlattıktan sonra üstünde bir miktar tepinmem gerekti. Peki, bu beni rahatlattı mı, hayır. Hani olur ya çizgi filmlerde, kahraman sinirlenince gözlerinde alevler parlar, işte o alevi görebilmek için benim gözlerime bakmanız yeterliydi. Aslında başka zaman bu kadar kızmaz öfkelenmezdim ama ikisine birden yani hem uzun zamandır beni iyi tanıyan bir arkadaşa ve bana destek olacak bir sevgiliye ihtiyacım vardı, ya da hiç değilse bu gibi bir durumda beni oyalayabilecek bir işe. Hepsi aynı anda iğrenç yollarla avucumdan kayıp gitmişti ve avucum yakılmıştı artık geri dönüşüm yoktu. Yeni bir iş, yeni bir sevgili, yeni bir dosta ihtiyacım vardı. Şarkıdaki gibi değil mi, biliyorum. Hiç kolay değil, şarkılarla hayatlar yürümüyor. En azından bu sefer ne yapmayacağımı biliyordum, mesela arkadaşım ve sevgilim aynı cinsiyetten olmalı ki aynı şeyleri tekrar yaşamayayım öyle değil mi? Eh cinsel tercihimi değiştirip lezbiyen olamayacağıma göre, kendime karşı cinsten bir dost edinsem iyi olacaktı. Tabi benim yaşımda biraz zor, ne üniversite yılları gibi kafa dengi insanlar dolaşıyor etrafınızda ne de bir erkekle bir bayanın dostluğu kolay kolay hoş görülmüyor ülkemde. Evlenip bir sürü çocuk doğurmam için türlü hileler, manalı yan yan bakışlar, sürekli evde kalma muhabbetleri ile rakibini yorma aklını karıştırma ve en önemlisi psikolojik baskı ortamı yaratıp rakibi zayıflatma yöntemlerine başvuruyordu insanlar. Benimse hiçbir dayanağım yoktu, zaten biliyorsunuz ben kimsenin rakibi değilim, olmak da istemiyorum. Ben sadece biraz oturup dinlenmek istiyordum, o kadar. Beni anlıyorsunuz değil mi, biliyorum.



Sonra ne mi yaptım, kendimi alkole verdim. Peşinden 2 intihar denemesi ve bir sabıka kaydı. İlk intihar girişimimde ki ben bu girişimimden pek çok ders aldım; beni kurtaran polise hakaret ve devletin memuruna kötü davranmaktan suçlu bulundum. Hayır, çok resmi oldu resmen teşekkür edeceğim yere, adamcağızı ısırıp annesinden başlayıp neredeyse tüm diğer aile fertlerine küfür ettim. Belki kameralar orda bulunmasaydı, özür dileyip yalvarıp yakarıp kendimi affettirebilirdim, ama ordalardı ne yazık ki. Sanırım fazla bağırmış çağırmış olacağım ki çağırmadık kimse bırakmamışlardı atlamak için çıktığım binanın 15. katına. Alkollüyken intihar etmeye kalkışılmayacağını öğrenmiş oldum böylelikle. Artık iş bulma, sevgili bulma, dost edinme gibi umutlarımın yerinde yeller esiyordu. Kim benim gibi biriyle birlikte görülmek isterdi ki, onlar da haklı tabi. Ben de kendimle birlikte görülmek istemiyordum aslına bakarsanız. Ailemle de aram iyice açıldı tahmin edersiniz ki, bir evin bir kızının düştüğü hallere bakınız, böyle günler için mi yetiştirmiştik beni. İkinci girişimim de oldukça komikti, mutfakta gazı açıp yere yattım. Sonuç; uyuyakalan ben, açılan gevşek mutfak kapısı, içeri dalan soğuk hava ve uyandığında neredeyse zatürree olmuş olan ben. Bütün bunları yaklaşık 2 ay içinde yaşadım ve son maaşımın son kalan kırıntılarını da 2 gün öncesine kadar soğuk algınlığı ilaçlarına harcadım. 



Peki, şimdi neden mi gülümsüyorum; "2 ay sonra aniden gelen Eylül biz Hande'yle ayrıldık ve ben seni geri istiyorum, affet beni." telefonuyla bir ilgisi olabilir mi ya da sabah haberlerinde dün gece eski fabrikamda kimse yokken çıkan yangın sonucu trilyonlarca lira zarara batan fabrika müdürümün ağlamaklı suratını görmüş olabilir miyim? Hiç sanmıyorum, sadece bugün kendimi daha iyi hissediyorum o kadar, fazlası değil. Zaten fazlasına da ihtiyacım yok, biliyorsunuz.



~ 08.02.2007


~ fotoğraf: kis by SnjezanaJosipovic

2 personal jesus:

minæ dedi ki...

karmaşık duygular içine sevk ettin beni.

karnımın acıktığını da farkettirdin.

eline sağlık : ))

nebraska alice jones dedi ki...

patatesli börekten di mi.. bak benim de canım çekti şimdi.