Yön

Ben her zaman daha büyük bir şeyin peşindeyim. Dedim.
Balık gözlerini daha da kocaman açtın. Ufak bir iğne dedim. Kafamda baret vardı, mecazi bir baret değil. Beyaz sert plastikten, iyi yerleşmesi için arkasında yuvarlak çevrilebilir düğmesi olan, kafa tasınıza sımsıkı oturup saçınızda bombe izi yaratan cinsten. Duvarın dibine eğildim, iğneyle kazıyabiliriz belki diye söylendim. Elimle pencere pervazından güç aldım, doğruldum.

Shit

~ artık neden yazmıyorum bilmiyorum. ilaçlardan olabilir. emin değilim.
~ az önce bilgisayarımda shit ismindeki word dosyasında bu yazıyı buldum.
miladi takvim 25.08.09'u gösteriyormuş ve ben ayaklarıma bakıyormuşum.



Yalınayak balkona çıkıyorum. Şehre bakıyorum.
Günlerce odamdan çıkmadıktan sonra günışığı ve insanlar değişik geliyor. Nasıl desem, insanlar yaşıyor gibi, hayat var gibi, canlı ve hızlı. Geriye çekilip duvara yaslanıyorum, ayaklarım güneşte kalıyor. Kafamı eğip ayaklarımı seyrediyorum. Hobbit ayakları gibi görünüyorlar, daha beyazı daha küçüğü. Damarlarım çok belirgin, mavi ve gerilen kaslarımı besleyebilmek için şişkin. Sağ ayağımın üstünde bana göre ters u şeklinde, diğer ayağımın üstünde belirgin bir şekil yok.
Kafamın içindeki sürekli açık word dosyası dolmaya devam ediyor yine. Erkeklerden bahsediyorum biraz, aptal aptal işler yapan koca adamlardan. Ayaklarım gittikçe ısınıyor, yanıyor neredeyse. Yine de kıpırdamadan devam ediyorum düşünmeye. Yazdıklarım diyorum, saçma sapan şeyler. Ayaklarımmış, kim okur ki bunları. Hem daha çok eksiğim var, hem de yazma ihtimali taşıdığım kitaptan çok uzakta bir yerde dikilmiş ayaklarıma bakıyorum. Saçmalık bütün bunlar. Şu anda bir bira için feda edebileceğim şeyleri tahmin bile edemezsiniz. Ve bir dost için. Her neyse, onlar için çok fazla şey feda ettim, daha fazlasını edemem.
Kafamı kaldırıyorum, balkonunda sıra sıra cdler asılı olan teyze, çamaşır asıyor. Nasıl görünüyorum acaba oradan bakınca. Üzerinde kısa pembe şortu, mor tişörtüyle ayaklarına bakan bir kız karşı balkondan nasıl görünür acaba. Aslında sadece bu da değil, internete girip açtığınızda karşınıza kendi blogunuzun çıkması nasıl bir şey. Ben hep açınca eksensiz çıkıyor mesela, siz açınca ne çıkıyor acaba.
Ah ayaklarım, mavi ayaküstü damarlarım. Giderek daha fazla kızıyorlar. Tırnaklarım eflatuni bir renk almış. ne zaman buradan gideceğimi merak ediyorum. Bir ay sonra ne yapıyor olacağımı. 22 yaşındayım ve ya yaşanmış üzerinden yıllar geçmiş hayatları okuyorum ya da asla yaşayamayacağım hayatımı yazıyorum. Bu adil değil. Bence bu takdire şayan bir şey de değil. Bu düpedüz delilik.
Sabahın bu saatleri dışarıda olmak güzel, balkonda bile olsa dışarıyı hissetmek güzel. Bir bahçede kahvaltı etmek ya da bir cafede gazete okuyup kahve içmek de güzel. Ama size şunu söyleyeyim ki, balkonda ayakta durup ayaklarına bakıyor olmak da kısmen güzel bir şey ama yeter ki düşünmeyesiniz.
Bunun bir sonu vardı, güzel bir sonu. Hatta birden fazla son düşünmüştüm ama ne yazık ki kafam o kadar dolu ki word dosyalarını bile kaydedemiyorum.
Şöyle diyelim öyleyse,
Yere baktığınızda yalnızca bacaklarınızı ve ayaklarınızı görürsünüz. O yüzden kafanızı kaldırın ve bir bira sipariş edin.

~ ne komik şimdi de 25 yaşındayım. yine aynı kaygıları taşıyorum, yine aynı özlemini duyduğum şeyler içimi acıtıyor. insan ne yaparsa yapsın hep aynı kalıyor. belki de kalmıyordur, belki de sadece bira içmeyeli aylar olmuştur yine. 

sheyda shodam

ben bu şarkıyı her dinlediğimde ağlıyorum.
iran.
kadınlar.


amudufıkari

birisi amuda kalkmak demiş, pardon ama amut neresi?

amut arası yazılarım.

yeni sezonda sizlerle.

umarım.

chunkothy

Cacık

artık acıklı şeyler yazmayacağım.
artık acıklı şeyler yazmayacağım.
artık acıklı şeyler yazmayacağım.


artık sadece dikdörtgenleri anlatacağım. dirseğimizi dayadığımız dikdörtgenleri. avucumuzun içine aldığımız, bir tarafını bilediğimiz. oraya çiz buraya çiz, içini boya dışını boya. aslında hiç bir tarafını bilemediğimiz d*kdörtgenleri.


sinirlenmiyorum. nefes alıyorum. veriyorum. alıyorum. bom.

Yavaş Salınım

Bu şekilde oturmayı seviyorum. Biçimsiz. Rahatsız bir bakıma. Sandalyede kaykılmaktan neredeyse sırtımın üstünde oturuyorum, ayaklarımın biri kesinlikle masada; sonradan oluşabilecek hijyen problemlerini tetikliyorum serçe parmağımla. Diğer ayağım, biraz düşünmem lazım, tam olarak göremiyorum. Her neyse, mutlu bir yerde olduğunu varsayıyorum, hiçbir şey yapmak zorunda olmadan, bir kerecik olsun beni taşımadan kıçının üstünde benim gibi oturuyor olsa gerek. Ayaklarım için kıç bölgesinin topuk olduğunu tahmin ediyorum.
Herhangi bir yere yetişmem gerekmiyor, gelecekle ilgili kaygılarım ranzadan aşağı attığım – aslında atmak değildi amacım – kitabımın arasında kaldı. Yamyassı peygamber böcekleri gibi. Herkesin peygamberi, herkesin abuk sabuk rüyaları, herkesin yavaş salınımlı tabletleri. Kendine.
Pencere hafif aralık, sesler oluk oluk içeri akıyor. Tuvaletlerinizin tam köşesinden yukarı ya da aşağı – nereden baktığınıza göre değişir – uzanan borularından birisinin, tam olarak hangisi olduğunu söyleyeyim: tam tavana erişen, tek kollu bir Y hareketi yapan bir borunun dibinin delik olduğunu ve oluk oluk pislik aktığını düşünün. İşte tam olarak öyle. Yavaş salınımlı ama yine de biraz kırıtıyor.
Hiçbir şey düşünmüyorum. Düşünemiyorum, istemiyorum da. Yo hayır yalan söyledim. Kafamda pop-up reklamlar gibi açılan word dosyasının içini dolduruyorum. Dol- du-ru-yo-rum. Ne kadar dolu dolu bir kelime. Duvarımda asılı Audrey Hepburn, yerin altında sırt üstü yatan Hepburn, gözlerini dikmiş bana bakıyor. Ben de ona bakıyorum, yo hayır anlamlı değil. Boş gözlerle.
Bir amacım yok sadece gitmek istiyorum. Bunu bir amaç olarak saymayın. Gittiğim yerden yine gitmek isteyeceğim ve yavaş salınımlı tabletler asla peşimi bırakmayacaklar. Tabletlere kazınan aşk şiirleri gibi; la la lala diye başlıyor hepsi. Kimse ne demek olduğunu bilmiyor. Ama ben biliyorum. Ama unuttum.
Şimdi müsaadenizle; 7 yıl önce doğan bir kız çocuğunun penceremin altında olma, nefesini ciğerlerine çekip oyuncağına üfleme, üflediği oyuncağından çıkan baloncuklardan ki sayısı tahminen 2 üzeri n ile hesaplanır, herhangi bir tanesinin 1 bölü 2 üzeri n, uçarak 1bölü 2 üzeri n çarpı g t kare,  penceremden içeri parantez içinde 1bölü 2 üzeri n çarpı g t kare üzeri 1 bölü L girmesinin ihtimalini hesaplayacağım. Neredeydi benim Z tablom.

i will be back

yazmayı o kadar çok özledim ki.
kendimden o kadar uzak kaldım ki.


kendimi minicik hissediyorum.